Sartre’ın Duvar Adlı Öyküsünün Felsefi Analizi

Modern Bireyin Varoluşsal Yalnızlığına Sartre’dan Bakış: “Duvar” Öyküsü Üzerinden Felsefi Bir Analiz

Ferah Diba Izgi
Ferah Diba Izgi

Researcher, Author, Yoga Specialist, Model 🧿🤍🍀

16 Temmuz 2025
0 dakikalık okuma
Sartre’ın Duvar Adlı Öyküsünün Felsefi Analizi

Felsefe ile edebiyatın kesişim noktasında yer alan Jean-Paul Sartre, 20. yüzyıl düşünce dünyasına yön veren en önemli entelektüellerden biridir. Varoluşçuluğun öncülerinden olan Sartre, bireyin özgürlüğünü, bu özgürlüğün yüklediği sorumluluğu ve modern insanın yalnızlığını eserlerine derinlikli bir şekilde yansıtmıştır. Onun “Duvar” adlı öyküsü, sadece bir savaş anlatısı değil; aynı zamanda insanın kendi varlığıyla yüzleşmesini, anlam arayışını ve özgürlüğün ağırlığını ele alan güçlü bir felsefi metindir.

Bugünkü röportajımızda, Sartre’ın bu önemli öyküsünü merkeze alarak onun düşünce dünyasına felsefi bir yolculuğa çıkıyoruz. Daha önce Raffaello’nun Atina Okulu tablosu üzerine yaptığımız estetik okuma ve İbn Tufeyl’in Hayy Bin Yakzan adlı eseri üzerinden gerçekleştirdiğimiz felsefi çözümlemeden sonra, bu defa odağımızı modern varoluşçuluğa çeviriyoruz.

Merhaba Sayın Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu, hoş geldiniz. Sartre gibi derin bir düşünürün edebi metni üzerinden felsefi bir okuma yapmak bizim için çok kıymetli. Bugünkü söyleşimizde bizi aydınlatacağınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu:

Merhaba, nazik davetiniz ve güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Daha önce Raffaello ve İbn Tufeyl üzerine gerçekleştirdiğimiz verimli sohbetlerin ardından, şimdi de Sartre gibi modern felsefenin temel taşlarından birini konuşacak olmak benim için büyük bir mutluluk.

Sartre, bireyin varoluşsal serüvenini anlatırken sadece felsefeye değil, edebiyata da güçlü bir dil kazandırmıştır. “Duvar” öyküsü bu anlamda, onun düşünsel derinliğini ve insanın içsel dünyasına dair sorularını yoğun biçimde barındıran çok özel bir metin. Keyifli bir sohbet olmasını diliyorum.

Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu Kimdir?

Felsefe alanında lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan Prof. Dr. Durakoğlu; çağdaş felsefe, estetik, etik ve varoluşçuluk üzerine yaptığı akademik çalışmalarla tanınmaktadır. Ulusal ve uluslararası çok sayıda yayını bulunan hocamız, aynı zamanda düşünceyi disiplinler arası bir bakış açısıyla ele alan özgün yaklaşımlarıyla bilinir.

Şimdi sözü Sartre’a ve onun derin düşünce dünyasına bırakıyoruz.

Soru: 20. yüzyılın en önemli entelektüellerinden biri olarak kabul edilen Jean-Paul Sartre kimdir?

Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu:

Sartre, 1905’te Paris’te dünyaya gelmiş çok yönlü bir düşünürdür. Felsefi içeriği güçlü romanlar, öyküler, tiyatro oyunları ve denemeler kaleme alarak sadece düşünce dünyasına değil, edebiyata da derin katkılar sunmuştur. Onu sadece bir filozof olarak değil, çağının tanığı olan bir yazar olarak da değerlendirmek gerekir. Modern bireyin yalnızlığı, bunalımları, özgürlük arayışı ve sorumlulukla baş etme biçimleri Sartre’ın metinlerinde merkezi yer tutar.

İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş esiri olmuş, bu dönemde Marksizm’e ilgi duymaya başlamış ve yaşamının ilerleyen dönemlerinde özgürlük mücadelelerine entelektüel destek vermiştir.

Cezayir Savaşı’nda Fransa’nın sömürgeci politikasına karşı duruşu, İran Devrimi’ne yönelik ilgisi ve Humeyni ile görüşmesi bu tavrın örneklerindendir. İlginçtir ki, yaşamı boyunca hiçbir resmi ödül veya unvanı kabul etmeyen Sartre, 1964’te kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü de reddetmiştir. Bunu da kurumsallaşmaya karşı bireysel tavrının bir göstergesi olarak değerlendirebiliriz.

Soru: Sartre denince akla ilk gelen kavramlardan biri egzistansiyalizmdir. Sartre, varoluşçuluğu nasıl tanımlar ve neden kendisini bu sınıfa yerleştirir?

Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu:

Sartre, aslında hiçbir felsefi ekole veya kuruma bağlı olmak istemeyen bir düşünürdür. Ancak kendisi “varoluşçuluk” kavramına anlam kazandıran ilk isimlerden biri olmuş ve bu akımın çerçevesini bizzat çizmiştir. Sartre’a göre varoluşçuluğun temel ilkesi, “varoluşun özden önce gelmesi”dir. Yani insan, dünyaya gelişinden sonra kim olduğunu inşa eder.

İnsan nesne gibi hazır ve sabit bir varlık değildir; sürekli bir oluş hâlindedir. Seçim yapan, kararlar alan ve her seçimin sorumluluğunu üstlenen bir varlıktır. Dolayısıyla özgürdür. Fakat bu özgürlük aynı zamanda bireyin tüm yaşamının sorumluluğunu taşımasını da gerektirir. Sartre’ın deyimiyle “insan özgür olmaya mahkûmdur.” Varoluşçuluk bu anlamda hem bir özgürlük öğretisidir hem de ağır bir sorumluluk çağrısıdır.

Soru: Sartre’ın felsefi düşüncelerinin ‘Duvar’ adlı öyküsünde nasıl bir yansıması var? Eserin kurgusu üzerinden yaşam, özgürlük ve birey olma hâline dair ne söyleyebiliriz?

Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu:

Duvar öyküsü, 1936-1939 İspanya İç Savaşı’nı arka plan olarak kullansa da, esasen insanın özgürlüğüyle baş başa kaldığı uç bir durumu anlatır. Falanjistlere karşı savaşan Pablo Ibbieta ve arkadaşları Tom ile Juan, soğuk bir odada bekletilirken kendi iç dünyalarıyla baş başa kalırlar. Zamanla gerçeklik duygularını, bedensel hislerini ve hatta düşünme yetilerini yitirirler. Sartre, özellikle Pablo karakteri üzerinden, bireyin özgürlük ile yüzleştiği andaki yalnızlığını, çaresizliğini ve sorumluluk duygusunu işler.

Öyküde Pablo, arkadaşının yerini ihbar etmek istemez. Ancak sonunda sahte bir konum verir; mezarlıkta olduğunu söyler. Bu yalanın beklenmedik biçimde doğru çıkmasıyla olaylar bambaşka bir yöne evrilir. Pablo, bu gelişmeden sonra serbest bırakılır; fakat özgürlüğü geri kazanmak ona bir mutluluk değil, anlamını yitirmiş bir deneyim gibi gelir. “Sonsuz olma izlenimi”ni yitirmiştir. Sartre burada bireyin yaşamı anlamlandırmasının, geleceğe dönük inançla mümkün olduğunu söyler. Bu duygu kaybolduğunda, yaşamak da sıradanlaşır, nötrleşir.

Röportaj: Ferah Diba İZGİ

Jean-Paul Sartre’ın hem düşünsel mirasını hem de edebiyata kattığı derinliği konuştuk. “Duvar” öyküsü üzerinden insanın varoluşla, özgürlükle ve kendi inşasıyla kurduğu ilişkiye dair anlamlı bir yolculuğa çıktık.

Değerli katkıları için Prof. Dr. Abdullah Durakoğlu’na içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yeni bir söyleşide yeniden buluşmak dileğiyle!

Ferah Diba İZGİ | Researcher, Author

İlgili Yazılar